-
1 without prejudice
etki altında kalmadan, önyargısız -
2 without prejudice
etki altında kalmadan, önyargısız -
3 bias
adj. verev, çapraz, meyilli————————adv. verev olarak, çapraz olarak, meyilli olarak————————n. meyil, eğilim; verev, önyargı, sapma, yanılma, peşin hüküm, kıvrımlı yol (bowling)————————v. aleyhte etkilemek, etki altında bırakmak, aklını çelmek; önyargılı davranmasına neden olmak* * *1. eğilim 2. etkile (v.) 3. önyargı (n.)* * *1. noun1) (favouring of one or other (side in an argument etc) rather than remaining neutral: a bias against people of other religions.) ön yargı, peşin hüküm2) (a weight on or in an object (eg a bowl for playing bowls) making it move in a particular direction.) yumru, şişkinlik, ağırlık2. verb(to influence (usually unfairly): He was biased by the report in the newspapers.) taraf tutmak, kayırmak- biassed- biased -
4 capable
adj. kabiliyetli, ehliyetli, yetenekli, kapasiteye sahip, duyarlı, etki altında kalabilen; becerikli* * *yetenekli* * *['keipəbl]1) (clever especially in practical ways: She'll manage somehow - she's so capable!) yetenekli2) ((with of) clever enough to; likely to; able to: He is capable of doing better; He is quite capable of cheating us.) yapabilir•- capably- capability -
5 coloured
adj. boyanmış, taraflı, renkli, boyalı, zenci, göz boyayıcı, etki altında kalmış, aldatıcı* * *1. renklendir (v.) 2. renkli (adj.)* * *1) (having colour: She prefers white baths to coloured baths.) renkli2) (belonging to a dark-skinned race: There are only two white families living in this street - the rest are coloured.) zenci -
6 prejudice
n. önyargı, peşin hüküm, sakınca (hukuk), zarar (hukuk)————————v. etki altında bırakmak, önyargılı olmasına neden olmak, zarar vermek (hukuk)* * *önyargı* * *['pre‹ədis] 1. noun((an) opinion or feeling for or especially against something, formed unfairly or unreasonably ie without proper knowledge: The jury must listen to his statement without prejudice; Is racial prejudice (= dislike of people because of their race) increasing in this country?) ön yargı2. verb1) (to cause to feel prejudice for or against something.) olumsuz yönde etkilemek2) (to harm or endanger (a person's position, prospects etc) in some way: Your terrible handwriting will prejudice your chances of passing the exam.) zarar vermek• -
7 prejudiced
adj. önyargılı, peşin hükümlü, taraflı, etki altında kalmış* * *önyargılı* * *adjective (having or showing prejudice: a prejudiced attitude to people of other races; Don't be so prejudiced.) ön yargılı -
8 affected
adj. etkilenmiş; sarsılmış, üzülmüş, etki altında kalmış; yakalanmış [tıp.]; yapmacık, numaracı, taklitçi, eğilimli, düşkün* * *1. etkile (v.) 2. taklitçi (adj.) -
9 biased
adj. önyargılı, taraflı, peşin hükümlü, etki altında kalmış* * *1. eğilimli 2. etkile (v.) 3. önyargılı (adj.) -
10 colored
adj. boyanmış, renkli, boyalı, zenci, göz boyayıcı, aldatıcı, etki altında kalmış, taraflı* * *1. renklendir (v.) 2. renkli (adj.) -
11 suggestible
adj. önerilebilir, teklif edilebilir, etkilenebilir, etki altında kalabilir* * *önerilebilir -
12 biassed
adj. önyargılı, taraflı, peşin hükümlü, etki altında kalmış -
13 prepossession
n. etki altında kalma, taraf tutma, önyargı, aklını kurcalama, kafaya takılma -
14 unimpressionable
adj. etkilenmeyen, etki altında kalmayan -
15 biassed
adj. önyargılı, taraflı, peşin hükümlü, etki altında kalmış -
16 prepossession
n. etki altında kalma, taraf tutma, önyargı, aklını kurcalama, kafaya takılma -
17 unimpressionable
adj. etkilenmeyen, etki altında kalmayan -
18 verleiten
-
19 impervious
su, vb. geçirmez; etki altinda kalmaz, etkilenmez -
20 suggestible
kolay etkilenen, etki altinda kalan
- 1
- 2
См. также в других словарях:
akıntıya kapılmak — 1) bir akıntının etki alanına girmek, akıntı ile birlikte sürüklenmek 2) mec. etki altında kalarak bir topluluğun davranışına katılmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
banyo — is., İt. bagno 1) Yapılarda, içinde yıkanılan bölüm 2) Banyo küvetinde yıkanma işi 3) Tedavi amacı ile hazırlanan ilaçlı su Doktorlar hap, banyo ve perhiz tavsiye etmiş. B. Felek 4) Vücudun bir bölümünü veya bütününü, fiziksel veya kimyasal bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
başıboş — sf. 1) Bir şeye veya kimseye bağlı olmayan Başıboş yaşayışa alışkın değildir. H. Taner 2) Bağlanmamış, serbest bırakılmış İstanbul un başıboş köpekleri rahatça ömür sürmektedirler. S. Birsel 3) zf., mec. Yönetimsiz, baskısız, denetimsiz bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
baymak — nsz, ar, hlk. 1) Yiyecek baygınlık vermek, mideyi bulandırmak, midede ezinti yapmak 2) Aldatmak, kandırmak, etki altında bırakmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
benzeşen — is., dbl. Ünlü veya ünsüz benzeşmelerinde, etki altında kalan ünlü veya ünsüz: Sütçü (süt çü), ekmekten (ekmek ten), odalardan (oda lar dan) kelimelerinde bulunan çü, ten, dan eklerindeki ünsüz veya ünlüler gibi … Çağatay Osmanlı Sözlük
elektromotor — is., Fr. électromoteur 1) Elektrik enerjisini mekanik enerjiye çeviren cihaz 2) fiz. Mekanik veya kimyasal bir etki altında elektrik üreten araç … Çağatay Osmanlı Sözlük
hipnotize — sf., Fr. hypnotisé Hipnotizma yoluyla uyutulmuş, etki altında kalmış Havuzla benim aramda bir yere sabit gözlerle baktı, hipnotize bir hâlde söylendi. Ölüm, dedi. S. F. Abasıyanık Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller hipnotize etmek hipnotize olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
hipnotize olmak — 1) hipnotizma yoluyla etki altında kalmak Cezbeye tutulmuş, hipnotize olmuş gibiyim. A. Gündüz 2) yarı uykulu duruma gelmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
maruz — arzolunmuş; bir şeyin karşısında etki altında bulunan … Hukuk Sözlüğü
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
tesir — is., Ar. teˀṣīr Etki Orta malı bayağı birinin tesiri altında... R. H. Karay Birleşik Sözler yan tesir Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller tesir etmek tesir yapmak tesir bırakmak tesirini göstermek … Çağatay Osmanlı Sözlük